Son Eklenenler

27 Mayıs 2008

Perşembe gününden beri hastayım. Son iki gündür daha iyiyim. Ama ilk iki gün feciydi. Hayır, bir insan bahar/yaz günü nasıl hasta olur, böyle salya sümük yatağa düşer anlayabilmiş değilim. Dahası bunu benim nasıl başarabildiğim konusunu da çok merak ediyorum. Başarımı takdir mi edeyim, kınayayım mı şaştım kaldım! .)
Şimdi daha iyiyim, bu yazıyı yazabiliyorum en azından. Şimdi hazır gündemde anayasa tartışmaları varken, hem de hasta yatarken kaybettiğim zamanı telafi etmek için ben ders çalışmaya gideyim.
Görüşmek üzere,
Sevgiler.

18 Mayıs 2008

Made in China


Sahne 1
Amerika'da bir karnaval: Mardi Gras
İnsanlar çılgın gibi eğleniyorlar. İnançlarına göre bunu yapmakta haklı da olabilirler.
Onlara boyunlara taktıkları kolyelerin nereden geldiğini bilip bilmediğini soruyorlar. Bir yanıt ilginç: I don't know, i don't care. Yani 'Bilmiyorum, ilgilenmiyorum.'

Sahne 2
Çin'de bir fabrika.
Ara vermeksizin çalışan işçileri görüyoruz. Patron, işçilerin çalışma şekilleri hakkında, onlara ne gibi yaptırımlar uyguladıkları hakkında konuşuyor.
Bir işçiye kaç saat çalıştıkları soruluyor. Konuşmaktan korktuğunu, ceza alabileceğini söylüyor. Bir de günde dört saat uyuyabildiğini.
Yaptıkları kolyelerin nereye gittiğini ve insanların bunlara ne kadar ödediklerini soruyorlar işçilere. Genellikle yurt dışına gittiğini tahmin ediyorlar. Tanesinin 1 dolar ile 20 dolar arasında satıldığını duyunca oldukça şaşırıyorlar. Birisinin söyledikleri küreselleşmenin sonuçlarını gözler önüne seriyor: Ayda sadece 62 dolar kazanıyoruz.

15 Mayıs 2008

Ajans

Kısa kısa aklıma takılanları yazayım istedim bu yazıda. Başlıyoruz.

İlk bahsedeceğim konu sevgili Gülş'e söz verdiğim üzere, bir süre gündemin ana konusu olup şu sıralar unutulmuş gibi görünen kapatma davası. Fırtınalar kopan konuda bir durulma var sanki. Hani partiyi savunma işi nasıl yapılır bilmem. Fakat son hafta içinde iki yerde karşıma çıkan televizyon programlarında Aldüllatif Şener konuktu. Efendim, ilgimi çekti, dinledim. Dikkatimi çeken bir şey dedi Şener. AKP, anket yaptırmış. Sorulardan biri de, eğer parti kapatılacak olursa yeni açılacak partinin lideri kim olmalı, anlamında bir soruymuş. Ankete katılanların %68'i mevcut kabineden ve meclis grubundan hiçkimse diye yanıtlamış. Buraya kadar tamam. Ardından Aldüllatif Şener, Türkiye'deki iktidar boşluğuna talibim, diyor. Hükümetin ekonomi politikalarını muhalefetten daha sert eleştiriyor. Ne kadar samimi bilemiyorum fakat benim aklıma bir şüphe düştü bir kere. Neden mi? Çünkü kendisi aynı zamanda AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi. Buyrun liste şu adreste: http://www.akparti.org.tr/mkyk.asp/

İkinci konu, şurada izlediğim haber. Artık nereye gidiyoruz anlayamıyorum. Polis devleti olma yolunda durmuyor yetkililer, yola devam ediyor! Hatta işi abartıp yüksek yargı mensuplarından birini de izlemeye almışlar. Alışık olduğumuz üzere yetkiler her iki haberi de yalanlıyorlar.

Bir diğer haber de Mersin'den. Haber şurada. İddialar doğruysa vahim bir durum. Baskı rejimi her yerde. Özgürlük çığırtkanlığı yapanlar çıksın ortaya.

Son olarak da KPSS tarihi yaklaştığı için fazla nete giremeyeceğimi söyleyip yazımı tamamlayayım. Sonra merakta bırakmış olmayayım kimseyi. :)

06 Mayıs 2008

Gidenlerin Ardından

Aslında söylenecek çok şey var. Ama gerek kelimelerin boğazımda düğümlenmesinden gerekse Uğur Mumcu'nun çok güzel ifade ettiği duyguları daha güzel ifade edemeyişimden kısa kesiyorum.
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eli değmemişti ellerimiz. bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Yukarıda, Uğur Mumcu'nun Deniz Gezmiş'in doğum günü anısına kaleme aldığı Sesleniş yazısından bir parça. Yazının tamamı için buraya, slayt gösterisi için buraya bakabilirsiniz.

1 Mayıs'ın Ardından

Bildiğiniz gibi 1 Mayıs'ta İstanbul'da yaşananlar korkunçtu. Polisin şiddet kullanımı, emekçilerin direnişi. Bütün bunlar bana şunu düşündürdü ki, iktidar emekçilerden korkuyor! Yaşanan bunca olayı başka türlü açıklayamıyorum. En azından şimdilik bu böyle.
'Taksim ısrarı olmasaydı bütün bunlar yaşanmazdı.' diyenler var. Yani yaşananların tek sorumlusu Taksim'de olmak isteyen işçiler, emekçiler mi? Yanıt evetse ben de diyorum ki bu koca bir YALAN!
Dayanak noktası olarak ele alınan Hak-İş'in Ankara'da, Türk-İş ve KESK'in İzmir'deki olaysız kutlamalar olunca işler daha da karışıyor. İzmir'de yapılan kutlama bana o kadar plansız programsız geldi ki. Şöyle anlatayım, Konak tarafından Gündoğdu Meydanı'na ilerleyen gruplar, ki en önde Eğitim-Sen vardı, alana giriş yaptıklarında ortada ne TMMOB ne de Türk-İş vardı. Kalabalık bir yandan alana girerken bir yandan da alanı terk ediyordu yani. Hani bir toplantıdan çok bir geçit töreni gibiydi.
Bir de başta üç büyük konfederasyon olarak Taksim kararlılığında görünen DİSK, KESK ve Türk-İş'ten sadece DİSK bu kararlılığı sürdürebildi. Sonra ne oldu? Hak-İş, Ankara'da kutlama yaptı, Anıtkabir'e ziyarette bulundu. Kamuoyuna olaysız bir kutlama yapılabileceğini gösterdi sanki. Olan yine DİSK'e oldu. Sanki öcüymüş gibi, herkes doğru da bir tek onlar hatalıymış gibi bir izlenim oluştu.
Halbuki işlerin çığrından çıkmasına sebep, bana göre Başbakan'ın o, talihsiz de demeye dilim varmıyor ya, 1 Mayıs öncesi yaptığı 'ayaktakımı' açıklaması. Bir iktadarın işçisini, emekçisini bu derece korku öğesi yapmasını anlamlandıramıyorum.
İyi ya da kötü, bir şekilde olanlar oldu. Yapmamız gereken yaşananlardan ders almak, bir daha böyle olaylara meydan vermemek.
Gelecek 1 Mayısların gerçek bir bayram gibi yaşanması dileğiyle...

01 Mayıs 2008

1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlu Olsun