“sevmek için geç, ölmek için erken” demiş Attila İlhan. Acaba zamanın bir yerinde bu nasıl olabilir? Sevmek zamana bağlı bir duyguysa eğer, bir kez geçti mi o zaman insan bir daha sevemez ki. Gerçi bu görüş düz mantık oldu ve her zaman düz mantık doğru sonuçlar vermez bize. Ayrıca başlangıçtaki sözün doğruluğundan – ya da yanlışlığından – yola çıkarak bu tür saptamalar yapmak da ne derece akıllıcadır bunu da bilemem. Zaten bir düşünüre göre “algılarımız bizi yanıltır.” Bu durumda önce algılarımızın doğruluğuna inanmamız gerekecek.
İnanmak demişken, iki insan arasında bir engel oluyorsa inanç – ki bunun kazancı kime o halde – yapılacak başka şey kalmış mıdır? Kendi özgür iradesiyle karar veremiyorsa kişi, işin içine aile – ki elbette girmeli – eş, dost, akraba giriyorsa, o ilişkinin samimiyetinden de şüphe mi etmeli?
Bunca yıllık okul hayatımda öğrendiğim en önemli şey sanırım şüphecilik. Ki bu şüpheci yaklaşım, biraz geç olsa da insana doğruyu bulmayı öğretiyor sanırım. Ama keşke acısız olsa bu. Biliyorum, çok şey istiyorum.
Hayır, hayır. Çok şey istemiyorsun. Anladığım kadarıyla istediğin sadece sevmek.
Sevmek, sadece sevmek. Ama ya sevilmek? O da olmazsa neye yarar ki sevmek? Paylaşmayacaksam o sevgiyi neye yarar? Niyedir O’nun için çarpan bu yürek? Sevmek, sevilmekten zor mu? Ya sevilmeden sevmek?
Dur. Yanlış anlama hemen. Benim dediğim; senin istediğinin sadece sevmek olduğunu söylerken, senin anladığın – anlamak istediğin – sevmekti. Hani o masum iki kişinin birbirine duyduğu ama söyleyemediği, söyleyecek cesareti kendinde bulamadığı duygu.
Yine yanılıyorsun. Nereden biliyorsun böyle düşündüğümü? Ben sevmek eylemini hiç iki kişi algılamadım. Ben seviyorum. Sadece seviyorum. Belki karşılık duyarsam bu duygu eksilecek. Ya da ne bileyim, bitecek. Belki de sevmemin amacı sadece karşılığını görmeye çalışmak.
O halde sen kendini seviyorsun. O’nu değil.
Hayır, hayır. Ben, bendeki O’nu seviyorum. Ya da ondaki ben miydi?
Ne bileyim. Çıldırıyorum galiba.
Anladım. Tabi ya! Sen çıldırasıya sevmek istiyorsun. Çılgınca bir sevgi seninki.
Hayır dostum. Yine anlamadın. Şu anda çılgın olmadığımı kim söyleyebilir ki? Baksana, oturmuş neler düşünüyorum.
O zaman sen ölesiye sevmek istiyorsun. Diyeceğim ama ‘Ölü olmadığımı nereden biliyorsun ki?’ diyeceksin. Ben de sana ‘Ölü olmasan benimle nasıl konuşuyorsun?’ diyeceğim.
Galiba haklısın. Ölesiye sevmek istiyorum. Seninle konuşmak istiyorum. Seninle konuşmayı ölesiye sevmek istiyorum. Ölünceye dek seninle olmak. Ben. Ölmek. İstiyorum. Sevmek.
Galiba ölüyorum…
İnanmak demişken, iki insan arasında bir engel oluyorsa inanç – ki bunun kazancı kime o halde – yapılacak başka şey kalmış mıdır? Kendi özgür iradesiyle karar veremiyorsa kişi, işin içine aile – ki elbette girmeli – eş, dost, akraba giriyorsa, o ilişkinin samimiyetinden de şüphe mi etmeli?
Bunca yıllık okul hayatımda öğrendiğim en önemli şey sanırım şüphecilik. Ki bu şüpheci yaklaşım, biraz geç olsa da insana doğruyu bulmayı öğretiyor sanırım. Ama keşke acısız olsa bu. Biliyorum, çok şey istiyorum.
Hayır, hayır. Çok şey istemiyorsun. Anladığım kadarıyla istediğin sadece sevmek.
Sevmek, sadece sevmek. Ama ya sevilmek? O da olmazsa neye yarar ki sevmek? Paylaşmayacaksam o sevgiyi neye yarar? Niyedir O’nun için çarpan bu yürek? Sevmek, sevilmekten zor mu? Ya sevilmeden sevmek?
Dur. Yanlış anlama hemen. Benim dediğim; senin istediğinin sadece sevmek olduğunu söylerken, senin anladığın – anlamak istediğin – sevmekti. Hani o masum iki kişinin birbirine duyduğu ama söyleyemediği, söyleyecek cesareti kendinde bulamadığı duygu.
Yine yanılıyorsun. Nereden biliyorsun böyle düşündüğümü? Ben sevmek eylemini hiç iki kişi algılamadım. Ben seviyorum. Sadece seviyorum. Belki karşılık duyarsam bu duygu eksilecek. Ya da ne bileyim, bitecek. Belki de sevmemin amacı sadece karşılığını görmeye çalışmak.
O halde sen kendini seviyorsun. O’nu değil.
Hayır, hayır. Ben, bendeki O’nu seviyorum. Ya da ondaki ben miydi?
Ne bileyim. Çıldırıyorum galiba.
Anladım. Tabi ya! Sen çıldırasıya sevmek istiyorsun. Çılgınca bir sevgi seninki.
Hayır dostum. Yine anlamadın. Şu anda çılgın olmadığımı kim söyleyebilir ki? Baksana, oturmuş neler düşünüyorum.
O zaman sen ölesiye sevmek istiyorsun. Diyeceğim ama ‘Ölü olmadığımı nereden biliyorsun ki?’ diyeceksin. Ben de sana ‘Ölü olmasan benimle nasıl konuşuyorsun?’ diyeceğim.
Galiba haklısın. Ölesiye sevmek istiyorum. Seninle konuşmak istiyorum. Seninle konuşmayı ölesiye sevmek istiyorum. Ölünceye dek seninle olmak. Ben. Ölmek. İstiyorum. Sevmek.
Galiba ölüyorum…
0 yorum:
Yorum Gönder