Son Eklenenler

31 Aralık 2007

Türk İşi

Tarihteki önemli buluşları Türkler yapsaydı ne olurdu dersiniz? İzleyin ve görün.

30 Aralık 2007

Sabır Taşı Çatlamadan

Bu aralar yazmaya pek hevesim yok gibi. Ne hakkında yazacağıma yoğunlaşamıyorum sinirden/sıkıntıdan. Sıkıntımın sebebi mi ne? Hemen açıklayayım.
Yüksek Lisans öğrencisi adayı olarak evrak, devlet dairesi, fotokopi, vb. şeylerle uğraşmak sıkıntı sebebim. Daha da özel olarak, postadan bir türlü gelmeyen belgeler. Daha önce de belirtmiştim. O zaman sınav giriş belgem gelmek bilmemişti. Neyse, onu hallettik. Şimdi de sınav sonuç belgem gelmiyor ısrarla.
PTT konu hakkında bilgi sahibi değil. Postacı zaten sokağa uğramıyor. ÖSYM telefonlara yanıt vermiyor. Delirmenin eşiğinde yaşamımı sürdürüyorum anlayacağınız.
Murphy söylemiş zamanında: "Bir şeyin birkaç şekilde ters gitme olasılığı varsa, hep en kötü sonuç doğuracak şekilde ters gidecektir."
Ben bu aralar çok karamsarım galiba.
Neden mi bu kanıya vardım. Son iki saattir dinlediğim şarkıdan: Radiohead - Paranoid Android.



Marvin the Paranoid Android (Otostopçunun Galaksi Rehberi - Douglas Adams)

Fotoğraf burada(ydı).

Güncelleme: Şimdi eski yazılarıma göz gezdirirken farkettim. Burada demişim de 'Yeni maceramız sonuç belgesinin gelme süreci.' diye. Ne var bende anlamadım ki. Postaneye kötü bir laf da etmedim. Unutmadan amcam da postacıydı. Emekli oldu. Bu da garip geliyor düşününce.

29 Aralık 2007

Tarih Katliamı


Gün geçmiyor ki kötü bir haber almayalım. Bu sefer de tarihi Bizans Sarayı'nın kalıntıları üzerine inşaat haberi var gündemde. Az önce rastladığım haberi okumanızı ısrarla öneririm.
Four Seasons Oteli, Eski Sultanahmet Cezaevi Binası'ndaki 65 odasının yanı sıra, yapıya 50 oda daha eklemek için bir inşaat başlatmış. Hem de UNESCO'nun "Buraya yapı değil, ancak elektrik direkleri dikilebilir" dediği alan üzerine.
Sayın! Büyükşehir Belediye Başkanı, 'Çalışmanın kurul onaylı olduğunu' belirtmiş. Daha sonra da şöyle demiş: "Oradaki malikler, firmalar bu onay olmadan çalışma yapmaz. Tarihi yarımadada koruma kurullarının zaten bu tip değerlendirmelerine saygılıyız."
İstanbul 1 No'lu Koruma Kurulu üyesi Prof. Zeynep Ahunbay ise, 'Kendisinin katılmadığı toplantıda alınan kararla suç işlendiğini' söylemiş.
Gelelim bu olayın ve demeçlerin hatırlattıklarına. Ülkemizde bu tip olaylar nedense 'kılıfı hazırlanmış' olarak yapılıyor ne yazık ki. Benzer olaylarda da açıkça görülen bir gerçek şu ki, herkes suçu başkasına atma yarışında. Kimse sorumluluk üstlenmiyor ne hikmetse. Seçim zamanı da şöyle hizmet ettik, böyle yenilikler getirdik lafları. Başka bir arzunuz?
Öyle ya. Bu izin, ruhsat, vb. gibi gerekleri, inşaat, kazık, beton, vb. gibi şeyleri, o kalelerin kalıntıları altında yatan ruhlar yapıyor. Bu manevi dünyanın sırlarına da eremedik daha. Böyle uygulamar sürerse de erdirecekler gibi.

Haberin kaynakları: Radikal, Milliyet.
Fotoğraf burada(ydı).

28 Aralık 2007

İkinci Sobe!


Bir elim sende/sobe/mim dalgasıdır sürüp gidiyor şu sıralar. Sevgili Vladimir, pası bana atmış efendim. Kendisinin hoşgörüsüne sığınarak onu , bir kaç gün önce yazdığım şu yazıma yönlendiriyorum. Umarım darılmaz.

Fotoğraf burada(ydı).

25 Aralık 2007

Yorumsuz

Polisin artan yetkilerinden daha önce söz etmiştim. Bugünkü Radikal Gazetesi'nden bir haberle pekiştirelim bilgilerimizi.



Fotoğraflar sırasıyla buradan ve buradan.

İhale?

İlginç olaylar coğrafyasında yaşıyoruz efendim. 'Yine ne oldu?' dediğinizi duyar gibiyim. Hemen detaya girelim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir ihale açmış. Neymiş bu? İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Şehir Tiyatroları Müdürlüğü 2007-2008 Sezonu 168 Adet Sanatçı ve Teknik Eleman Personel Hizmet Alımı işi.
Garip geldi değil mi? Sanatçılar da buna karşı çıkıyorlar.
Belediye 'doyurucu bilgi' sunuyor.
Bu çekişme sürer bir zaman daha. Burada keselim. Belki de durum yargıya havale olunmuştur.

23 Aralık 2007

Menemen Olayı'nın 77. Yılı

Şehit Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay (1906- )

Anısına Saygıyla

Menemen Olayı ile ilgili Vikipedi ve Belgenet safyaları.

Fotoğrafın kaynağı burası(ydı).

Sobenlendik Efendim

Sevgili Abi, sol kanattan pas atmış, blogunuz hayatınızdaki yeri ve önemi konusunda, iyi orta gol getirir kabilinden vuruşumuzu yapalım:

1- Blog yazmaya ilk defa nasıl başladım?
Pas atılanlar( Abi, Hep, Gamze, bir de ben) içinde en yeni olan benim sanırım. Blog yazmaya, 2007 Nisan itibariyle başladım. O zaman Wordpress açıktı. Şimdi İsveç'te olan bir arkadaşımın, sen bu işlere meraklısındır demesiyle perde açıldı. Doğum günümde blog sayfama girmek isterken ekrana yansıyan o herkesin bir şekilde bildiği mahkeme kararıyla(*) Blogger'a taşındım efendim.

2- Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?
Şöyle alengirli! bir cevap vereyim hemen; yazılarımın konularını içimden geldiği çizgide olmasına dikkat ediyorum. Tabi daha pişeceğim. Malum, yeniyim. Zaten profilimdeki ilgi alanları kısmında da 'hayat' yazıyor. Bu ifade çoğu şeyi açıklıyor sanırım.

3- Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?
Artık hayatımın bir parçası oldu blog yazmak/okumak. Ne bir işim ne de bir öğrenci kimliğim şu an için bulunmadığından bilgisayar başından kalkmıyorum denilebilir. Buna feragat denilebilir mi bilmem. Öğrenim hayatına geri döndüğümde dengeyi sağlamak epey zor olacak gibi.

4- Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
Artan bekleyişi üzerimde hissedebiliyorum. Fakat severek yapılan bir görev gibi oldu bu yazma işi. İşini yaparken eğlenmek denilebilir. Çok mutlu oluyorum yazınca/okuyunca/tartışınca.

5- Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?
Elimden geldiğince uzun süreli olamsına çabalayacağım. Yazma aralıkları yerine göre artabilir/azalabilir. Blog olmasa da aklıma gelenleri karaladığım cebimdeki ufak not defterim mutlaka gün yüzüne çıkacak. Yeri gelmişken söyleyeyim, yeni bir ajandaya ve bir not defterine ihtiyacım var.

Direkten dönen topa müdahale etmesini istediklerim: Sevgili doktorumuz Ssbb, sayın Aylak Abaküs ve de sayın Nur Hanım.

22 Aralık 2007

Godot'yu Beklerken'den...


Samuel Beckett'in ölüm yıldönümü dolayısıyla , 'Godot'yu Beklerken'den bir alıntı:
VLADIMIR - Boş konuşmalarla zamanımızı harcamayalım! (Bir an, şiddetle) Fırsat varken bir şeyler yapalım! Her gün birilerinin bize ihtiyacı olmuyor. Aslında özellikle bize ihtiyaç duymuyorlar. Başkaları da daha iyi olmasa bile, aynı derecede bizim yaptıklarımızı yapabilirlerdi. Kulaklarımızda çınlayan şu yardım çığlıkları bütün insanlığa yöneltilmiş! Ama burada, zamanın bu anında, istesek de istemesek de bütün insanlık biziz. Çok geç olmadan bundan yararlanalım! Zalimce bir alın yazısının bize layık gördüğü iğrenç güruhu hakkıyla temsil edelim! Ne dersin? (Estragon hiçbir şey söylemez) Kollarımızı kavuşturup yardım etmenin iyi ve kötü yanlarını hesaplarken cinsimize kötülük etmediğimiz doğru. Kaplan hiç düşünmeden hemcinsinin yardımına koşar ya da çalılıkların kuytularına siner. Ama sorun bu değil. Sorun burada ne yaptığımız. Ve cevabı bildiğimiz için mutluyuz. Evet, bu uçsuz bucaksız karmaşada kesin olan tek bir şey var. Godot'nun gelmesini bekliyoruz. Ya da gecenin çökmesini. (Bir an) Buluşacağımız yere saatinde geldik ve bu da sonu işte. Aziz değiliz ama bu da sonu işte. Aziz değiliz ama buluşacağımız yere saatinde geldik. Kaç insan böyle bir şeyle övünebilir?
Kaynak
Oyunun İngilizce metni:
1. Perde
2. Perde
Resim burada(ydı).

21 Aralık 2007

Güle Güle Savaş Dinçel

Daha iyi bir haberle bu satırları işgal etmek isterdim. Fakat elimizde olmayan sebeplerden dolayı şimdilik mutlu haberleri duyamıyorum. Tiyatro dünyası, dün(20 Aralık 2007), çok büyük bir değerini yitirdi.
Kurtuluş ve Cumhuriyet filmerinin 'İsmet Paşa'sı, Ağır Roman'ın 'Berber Ali'si, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'ın 'Hacı'sı, Ekmek Teknesi'nin 'Nusret Baba'sı, ilk anda aklıma gelen rolleri. Oyunculuğun yanı sıra, yönetmen ve karikatürist.
Daha fazla bir şey söyleyebilecek gücüm kalmadı. Sadece bir kaç cümle daha:
Güle güle Savaş Dinçel.
Güle güle 'Berber Ali'.
Güle güle 'Nusret Baba'.
Güle güle 'Hacı Abi'.
Güle güle...
Şimdi her nereye yol almaktaysan.
Dünyayı daha yaşanılabilir bir yer haline getirmek için çalıştınız. Yeni nesil de bunun için çalışıyor. Bayrağı sizden devraldılar. Gözünüzün hep üstlerinde olacağının bilincindeler.
Güle güle.
Şimdilik...


Fotoğrafın kaynağı burası.

17 Aralık 2007

Otobüsün Adaleti!


Hani milletimizin yaygın inanışı vardır ya: 'Allaha havale ettim' diye. Başka bir deyişle şunu da söyleyebiliriz ki, bu dünyada yapılanların hesabı, bu dünyada olmadıysa öteki dünyada sorulur. Fakat bazı şeylerin karşılığı hemen geliyor. Uzun zaman beklemeye gerek yok. Tıpkı anlatacağım olay gibi.
Efendim, bu sabah İçişleri Bakanlığı'nın güzide kuruluşu Emniyet Teşkilatı'nın ilçemizdeki (Karşıyaka) müdürlüğündeki bir işimi hallettikten sonra, evime dönmek üzere otobüs durağına gittim ve beklemeye koyuldum. Birkaç dakika sonra ise belli ki karşıdaki büfede kentkartını doldurtup durağa yönelen bir hanım dikkatimi çekti. Elinde de muhtemelen biraz önce yaptığı dolum işleminin makbuzu vardı. Sevgili Ned Dorsey'in şu yazısında belirttiğine benzer bir olay cereyan etti 50 yaşlarındaki şık giyimli hanımefendiyle.
Hanımefendi elindeki makbuzu iyice ezip büktükten sonra hooop yere atıverdi. Bende de durağa gelmeden önce dünyanın vergisini emniyet müdürlüğü kanalıyla hazineye yatırdığımdan şalterler attı. Yanına gidip, attığı ufacık kağıt parçasını iki adım arkadaki çöp kutusuna atmasını rica ettim. Kendisi gibi birine böyle çevreyi kirletmenin yakışmadığını, durakta bekleyen herkesin bu şekilde çevreyi kirletse İzmir'in yaşanacak bir kent olmayacağını da ekledim.
Kendisi uyarıma teşekkür edip isteğimi reddettiği. Beklediğim üzere. Ben de ısrar ettiğimi bildirdim. Aradan iki dakika geçmemişti ki ben bu konuda ne yapabileceğimi düşünürken, yaklaşık 15 kişinin de aynı otobüsü beklediğini farkettim. Fakat o, başka bir otobüse binip uzaklaştı. Gözlerimi ondan ayırmamamın da etkisi olduğu tartışılır tabi. Ben de o gidince eğilip o kağıt parçasını alıp çöpe attım. Birinci perde burada bitti.
Hikayenin can alıcı noktasına gelelim efendim. Beklediğim otobüs geldi. Otobüs yaklaşık 14 kişi kadar otobüse bindikten sonra hareket etti. Bindiğimden dört-beş durak sonra o hanımefendiyi içinde bulunduğum otobüse binmek üzere el kaldırdığını gördüm. Ama işte olan oldu ve şoför sanki olayı biliyormuşçasına durmayıp yola devam etti. Garip duygular içindeydim.
Yaşam.
Garip.
Dengesiz.
Acı.
Dahası...

...yaşanılası!

Fotoğrafın kaynağı burasıdır.

13 Aralık 2007

At

Dün akşam Ege Üniversitesi'ne gittim. Ege Üniversitesi Tiyatro Topluğu(EÜTT)'nun sahneledeği "At" adlı oyunu izlemek amacıyla. Tabi oyunda rol alan ilkokul arkadaşımı ve hala öğrenci olan bir diğer ilkokul arkadaşımı görmeyi de çok istiyordum.
Oyunun yazarı Gyula Hay. Çeviren Özdemir Nutku.


Oyun Milattan Sonra 37-41 yılları arasında Roma İmparatorluğu yapmış olan Caligula zamanında geçiyor. Caligula'nın kumar merakıyla ilgili bir sahneyle başlıyor oyun. Taşralı bir gencin varını yoğunu yanına alıp Roma şehrine gelmesi, zar oyununda herşeyini kaybettikten sonra elinde kalan tek varlığı olan atını, öne sürüp son bir oyunda rakibini yenmesiyle olaylar başlar.
'Tanrısal Tanrı' Caligula, bu eşi benzeri görülmemiş atı, bir anda kutsal bir varlık olarak görmeye başlayıp, Roma Konsüllüğü'ne getirmesiyle oyun gelişir. Caligula'nın Roma Konsülü'ne bir eş bulma düşüncesi bir anda tüm Roma'da, insanların at gibi davranmasına ve kızlarını Roma Konsülü'ne gelin vermeye! çalışmalarına yol açar. Hatta bir yarışma bile düzenlenir.


Burada oyununun devamını anlatmayı bırakıp, oyunun vermek istediği mesajlar hakkındaki düşüncelerime geçeyim. Çeviri bir oyun olmasına rağmen, kullanılan terimler o dönemi yansıtmakla beraber güncelliğini hala koruyor. Roma İmparatorluğu'nun barış ve refah amacıyla diğer ülkelere savaş açması, günümüz dünyasındaki demokrasi vaadiyle! egemen güçlerin zayıf olanı ezmesi birbirine paralel olaylar. Hatta bir ara oyunda savaş açılmasıyla ilgili bir konuda 'Kutsal İmparator' 'Tanrısal Tanrı' Caligula'ya fikirler sunulurken, geçtiğimiz iki ay içince 'Sınırötesi Operasyon' tezkeresiyle ilgili yaşananlara anlık bir geçiş yaşayıp tekrar oyuna dönebildim.
Belli ki EÜTT reji konusunda yoğun çalışmış. Bunun yanında ışık düzenlemeleri ve müzik seçimleri harikaydı. Dekorun çeşitli şekillerde kolay kullanılabilirliği oyuncu ve teknik ekipteki arkadaşlar için büyük bir avantajdı. 'Canlı Dekor' diyebileceğim duvar, heykel ve çalı olan sahneler ayrıca yaratıcıydı. Kıyafetler, arada salondan 'kötü bir frikik verdi' gibi sesler duymama rağmen bunu diyenler gibi düşünmüyorum, sandaletler, kemerler, vb. gayet uyumluydu.
Sonuç olarak dün akşam çok hoş zaman geçirdim. Buradan EÜTT'ye tebrik ve teşekkürlerimi sunuyorum. 15 Aralıkta'ki "Venedik Taciri" oyununu merakla bekliyorum.

Oyundan fotoğraflar ve EÜTT hakkında daha fazla bilgi için web sayfalarını ziyaret edebilirsiniz: http://www.eutt.org

12 Aralık 2007

Eski Tip Radyatörünüzün Marifetleri

Küresel ısınma gibi büyük bir sorunumuzun olduğu yaşlı Dünya'mızda, bu sorunla başa çıkabilmek için Kyoto Protokolü gibi büyük uluslararası kampanyalar/organizasyonlar düzenlendiği gibi, her geçen gün ufak, basit, kullanışlı ve yaratıcı çözümler de üretiliyor. Bunun son örneği olarak bir yazıda karşılaştığım çözüm yolundan bahsetmek istiyorum. Yazının izini sürerken vardığım son nokta ise burası.


Çözüm, eski tip döküm radyatörlerin üstüne tam oturan bir seramik tabaktan ibaret. Bu sayede zaten ısısını dış ortama veren radyotörden bir kısım ısının da seramik tabağa aktararak kahvemizi, soğumuş olan kekimizi ısıtmaya/sıcak tutmaya yardımcı oluyor. Üzerinde kestane de pişirelebilir mi acaba? Denemek gerek.
Bir de yorumlardan da anlaşabileceği üzere, radyatörün üstünü kapatmanın hava sirkülasyonuna etkisi olacağı da açık. Deneylerle yakıt tüketimi ve oda ısıtmasına olan etkileri belirlenmeli.
Tasarım Byung-seok You'nun.

Kaynaklar:
http://www.coolgreengadgets.com/2007/12/11/the-natural-wave-ceramic-plate/
http://www.yankodesign.com/index.php/2007/11/12/radiators-have-other-uses-too/

Fotoğraf:
http://www.yankodesign.com/images/design_news/2007/11/12/radiator_heater.jpg

11 Aralık 2007

Yararlanılası Hizmet

Google'ın Google Reader diye bir hizmeti varmış! Yeni haberim oldu. 'Daha önce araştırmadın mı?' diyecek olursanız, aklıma bile gelmedi diyeyim ben size.
Hangi blog hatırlamıyorum ama, blogda verilen bir ekran görüntüsünde Firefox'un bir sekmesinde Google Reader yazıyordu. Merak edip böyle bir site/hizmet olup olmadığına baktım. O da ne! Halihazırda Blogger'da kullandığım Gmail hesabımla bu hizmetten da yararlanabildiğimi öğrendim. Ve hemen hesap ayarlarına takip ettiğim blogları, teknoloji sitelerini ekledim. Çok da rahatım son iki üç gündür. İstediğiniz sayfaları sizin yerinize takip eden birilerinin olması ne kadar güzelmiş! Sonrasında aldı beni bir düşünce: 'Daha önce nasıl bu kadar sayfayı takip edebiliyormuşum?'

Güncelleme: Efendim yazıda bahsettiğim ekran görüntüsü Bir Delinin Güncesi adlı blogdaki şu yazıdaymış.

08 Aralık 2007

Polisin Kimlik Sorması

Efendim, ilk önce bu yazının konusunu nereden bulduğumu belirteyim. İlknur Hanım'ın Polis ''Dur'' derse ne yapmalısınız??? başlık yazısını okurken aklıma gelenlerden oluşan derleme aşağıdakilerden ibarettir. Ciddi bir başlangıç oldu. Farkındayım.
Polislere karşı soğuk oluşum taa eskilere, ortaokul yıllarına dayanıyor desem. Şöyle ki; bu soğukluğun vaktiyle bir 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde yaşlı bir amcanın bir okulun önünde çiçek satarken polisler tarfından ekip otosuna bindirilmesidir. Şimdi bu yazıyı kaleme alan şahıs da o gün polislere dil çıkarıp, bağırıp, çağırıp kaçan çocuktur.
Üniversitede okurken gece vakti bir polisin kimlik sorması da, paranoya! başlangıcı sayılabilir, tuzu biberi olmuştur.
Aklıma geldikçe dakikalarca düşünüp durduğum bu kimlik sorma meselesi ve polisin diğer yetkilerine bir göz atalım isterseniz:

DURDURMA VE KİMLİK SORMA

Madde 4/A- (Değişik madde: 02/06/2007-5681 S.K./1.mad)

Polis, kişileri ve araçları;

a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,

b) Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,

c) Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,

ç) Kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,

amacıyla durdurabilir.

Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.

Polis, durdurduğu kişiye durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.

Durdurma süresi, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu olan süreden fazla olamaz.

Durdurma sebebinin ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına izin verilir.

Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez.

Bu Kanun ve diğer kanunların verdiği görevlerin yerine getirilmesi sırasında, polis tarafından gerekli işlemler için durdurulan kişiler ve araçlarla ilgili hükümler saklıdır.

Polis, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık gösterilir.

Belgesinin bulunmaması, açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usûlü bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.

Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan kişiye, kimliği tespit edildikten sonra ve talepte bulunması halinde, bu amaçla tutulduğuna ve tutulma süresine dair bir belge verilir. Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.

Nüfusa kayıtlı olmadığı için kimliği tespit edilemeyen kişilerin nüfusa kayıtlarının temini için gerekli işlemler yapıldıktan sonra, 5 inci maddeye göre fotoğraf ve parmak izi tespit edilerek kayda alınır.

Kimliği tespit edilemeyen kişinin yabancı olduğunun anlaşılması halinde, 5682 sayılı Pasaport Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılır.[1]
Konu biraz daha aydınlandı gibi. Demek ki polisin kimlik sorması yasayla bir koşula bağlanmış. Bu koşul şöyle ki:
Polis, görevini yerine getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık gösterilir.
Başka ne varmış bu maddede:
Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez.
Burada biraz duralım. Örneğin sırtımda bir çantam var. Polis bu çantanın içine bakımak istediğinde ne olacak? Çantayı 'dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen' bir eşya olarak kabul edersek, polis bu çantanın içini arayabilecek midir? Eğer yeterince şüphe sahibiyse 'gerekli tedbirleri' almak için bu çanta arama işini neye dayanarak yapacaktır? Geçelim.
Geldik işin en can alıcı ve benim başıma 'kimlik sorgulama' olayı gelmesi durumunda çekinmeden kullanacağım hakkıma:
Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan kişiye, kimliği tespit edildikten sonra ve talepte bulunması halinde, bu amaçla tutulduğuna ve tutulma süresine dair bir belge verilir. Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.
Sormadan edemeyeceğim. Bu 'tutanak tutma' hususuna polisler nasıl bakar acaba? Çok merak ediyorum doğrusu.
Bu konu uzadıkça uzayacak benim için. Yerli yerinde bıraksam iyi olacak. Yazıyı yazarken yanıt aradığım birçok soruyla ve verdiğim sözü yerine getirmenin mutluğuyla yazıyı noktalıyorum derken bugün yaşadığım bir olayı anlatmadan geçmeyeyim.
Komşumuzun bir pasaport işlemi için emniyet müdürlüğüne gitmemiz gerekti. Fırsattan istifade ben de yaklaşan kurban bayramı için gerekli olan bıçakları biletmeye götürdüm. Önce emniyet müdürlüğüne girmemiz gerekti. Bahçe kapısından geçerken sırt çantama üstünkörü bakıldı ve geç denildi, içeri girdik. 50-60 metre sonra binaya girişte bir daha kontrolden geçerken kapıdaki görevli memure bir çantaya bir bana baktı. Çantanın içinde de koca koca beş tane bıçak var. Karşılık bir gülümsemeden sonra, ilk kontrol noktasından nasıl geçtiklerini ilginç bulduğumu, bileyletmek için yanımda olduklarını söyleyiverdim bir çırpıda. Görevli bayan polis üst katlara çıkabilmem için bıçakları bırakmak zorunda olduğumu söyledi. Ben de kabul ettim ama emreder gibi konuşmaktan da geri durmadım hani: "Bıçaklar babamın. Ben dönene kadar sakın ola bir zarar gelmesin, kaybolmasın!"
Bayan polisin o anki hissetiklerini çok merak ediyorum. Babamın aşçı olduğunu da belirteyim.
Kestik.

[1] http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/569.html

07 Aralık 2007

Yine Kafka'dan

"İnsanlarla iç içe olmak, insanı kendini gözlemlemeye götürür."

Kafka, Franz, Aforizmalar, sayfa 13, Bordo-Siyah Yayınları, 2006

Kafka

"Belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. Bu noktaya erişmek de gerekir."

Kafka, Franz, Aforizmalar, sayfa 13, Bordo-Siyah Yayınları, 2006

04 Aralık 2007

Ekolojik İz

Bugün yeni bir internet sitesiyle karşılaştım. Bahsettiğim siteye buradan ya da buradan ulaşabilirsiniz. Temel mantık, teste katılanların yaşam standartlarınından yola çıkarak yeryüzünün anlık nüfusun gereksinimlerini karşılayabilme gücünü öğrenmek. Örnek olarak şöyle denebilir ki, sizin haftada kaç kilometre yol yaptığınızı; pek tabi ki çeşitli araçlarla, hayvansal gıdaları kullanım sıklığınız, evinizin şehir, kasaba ya da köyde olması, müstakil ya da apartman dairesi olması, ev halkının sayısı gibi bilgilerle bağlantlı bir oran hesaplanıyor. Bu oran dünya ortalamasıyla karşılaştırılarak bir sonuç elde ediliyor. Herkes sizin gibi yaşasaydı örneğin Dünya gibi iki tane gezegene ihtiyacımız olurdu gibi.
Gayet yararlı bulduğum bu siteyi herkesin gezmesi, bu teste katılmasını dilerim.
Bu test Redefining Progress ve Earthday Network tarafından destekleniyor.
Daha fazla bilgi için Wikipedia'nın Ecological footprint maddesine göz atabilirsiniz.
Ayrıca bu teste benzer nitelikte çocuklara yönelik Footprint Quiz for Kids; ofis yaşamına yönelik Office Footprint Quiz ve ülkeler bazında olan Footprints of Nations gibi türevleri de mevcut.