Son Eklenenler

29 Nisan 2008

Kiralık Okul Dönemi

Haberi okuyunca şok oldum. Yola devam eden yönetimimiz bu kez de okul açığını kapatmak için yani bir tasarı geliştirmiş. Seçimlerden önce; şu kadar derslik yaptık, eğitimde Cumhuriyet tarihinin en büyük atımlımlarından biri gerçekleştirdik demeleri bu tasarıyla bağlantılanırsa ortaya gerçekten ilginç bir tablo çıkıyor.
Haberi iki kaynaktan okudum. Diğerleri sanırım bu kaynaklardan almışlar. Bu iki kaynaktan birisi NTV'nin haberi, diğeri de CNN TÜRK'ün haberi. Şimdi tasarıya şöyle bir bakıp dikkatimi çeken yerlerini yazayım:
  • Hazineye ait araziler, Maliye Bakanlığı tarafından okul yapılması için gerçek ve tüzel kişilere bedelsiz devredilebilecek.
  • Kiralık okul yapımı damga vergisi ve Harçlar Kanunu’ndan da muaf tutulacak.
Yani hem arazisini verecek devlet, hem de o yapıyı kiralayacak. Burnuma garip kokular geliyor. Damga vergisi ve Harçlar Kanunu'ndan muafiyet de cabası.
Gecekonduları hazine arazisini işgal diye yıkacaksın, zavallı insanları kışta kıyamette sokağa atacaksın, sonra da vay efendim okul yetmiyor diye hazine arazisini devlet eliyle dağıtacaksın! Başka bir arzunuz?
Oldu olacak öğretmenleri de insan kaynakları şirketlerinden kiralayalım! Öğretmen açığı da var ya.
Hatta çoçukları da kiralayalım ailelerinden. Çocuğunu tarlada çalıştırmak yerine okula gönderene hazine arazilerinden tahsis edelim!

26 Nisan 2008

Sigara


Dün sabah durakta otobüs beklerken, ben yaşlarda bir bey geldi yanımda durdu. Hani rüzgar çok şiddetliydi ve durağın içine girmek iyi bir çözümdü buna karşı. Aramızda yarım metre mesafe var yok. Tamam iyi, hoş buraya kadar. Derken cebinden bir sigara çıkarıp yaktı. Gayet rahat. Belki de tek rahatsız olan bendim. Bilmiyorum. Neyse bir iki nefes çekti, sonra artık nasıl baktıysam-çok kötü baktım galiba, üzüldüm düşününce- sigarayı attı yere.
Sigarayı söndürdüğüne mi sevineyim, yoksa yere attığı için mi üzüleyim bilemedim. Neyse efendim aldı beni bir düşünce: Acaba sigara değil de ben otobüs/dolmuş beklerken durakta açsam bir bira içmeye başlasam insanlar de düşünür, nasıl tepki verir acaba?
İçkiden de sigaradan da hoşlanan ve hoşlanmayan insanların varlığı muhakkak iken niçin sigara kanıksanmış, kimse tepki vermiyor buna anlamış değilim. İnsanlar rahatlıkla dumanı başkalarının üzerine gidecek şekilde sigara içebiliyor. Bu konuda 'acaba birilerini rahatsız ediyor muyum' diye düşündüklerini de sanmıyorum çoğunun.
Durakta içki içme meselesinde ben aşırı bir tepki göreceğime, hakarete uğrayacağıma düşünüyorum. Akıl veren, yaptığın ayıp diyen, terbiyesiz adam diyen çıkacaktır zannımca.
Ya sizce?
Şu animasyonu da yeri gelmişken izlemenizi öneririm.

Fotoğraf buradan.

22. Yılında Çernobil Faciası


Bugün Çernobil felaketi 22. yıldönümü. İnsanlık tarihinin en kötü olaylarından biri olan Çernobil felaketi, bundan tam 22 yıl önce 26 Nisan 1986 yılında meydana geldi. Bununla ilgili daha önce Chernobyl Legacy - Çernobil Mirası yazımda bir slayt gösterisi adresi vermiştim.
Bugün ona ek olarak biraz da bilgi içerikli bir adresi vereyim. Anti-Nükleer Cephe'nin arşiv sayfasında Çernobil hakkında bir dosya hazırlanmış. Ayrıca şu sayfada olayın 20. yılında Alman WDR televizyonunda yayınlanan bir program için hazırlanması sırasında olay Çernobil ve çevresinde çekilmiş fotoğraflardan oluşan bir derleme var. Son olarak da 2007 yılında çekilmiş bir filmle bu bahsi şimdilik kapayalım.
Bir daha böyle bir felaketin yaşanmaması dileğiyle...

Fotoğraf burada(ydı).

24 Nisan 2008

İki Yazı, Bir Video

Son günlerde okuduklarımı, izlediklerimi ve mutlaka görmelisiniz dediklerimi, bu yazıyla buraya not düşüyorum.

İlk yazı, Goddess Artemis'in blogundan. Deve'nin Başı ya da Lider Kimdir?
Ne yazık ki bu yazıyı daha yeni gördüm. Belki siz daha önce görmüşsünüzdür, belki de görmemişsinizdir. Fakat 'zararın neresin dönülse kardır' anlayışıyla böyle bir yazının varlığını bildiririm efendim.

İkinci yazı, Radikal Gazetesi'nde Sanal Alem sayfasında yazılarını ilgiyle takip ettiğim M. Serdar Kuzuloğlu'nun bu haftaki yazısı. Sanal Alem sayfasında olduğuna aldanıp 'Aman, boşver! Ne işim olur bilişimle ilgili yazılarla?' demeyin. Gayet ifade özgürlüğü, sansür, eğitim sistemimiz, 23 Nisan konularıyla ilgili, dişe dokunur bir yazı.

Videoya gelince, Başbakan'ın bilgisayarını merak mı ediyorsunuz? İzleyin ve görün! .) Örnek ekran görüntüsü aşağıda.

Cyrano de Bergerac

Geçen gün Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu'nun yeni oyunu Cyrano de Bergerac'ı izledim. Hatta oyunu defalarca izledim de denilebilir 27 Mart'tan beri. Her seferinde yeni bir tat, yeni bir ayrıntı aklıma kazındı.


Cyrano kim mi dersiniz? Silahşör, şair, oyun yazarı, aşık. Ve tabi ki kocaman burunlu bir adam.
Mösyö Cyrano şair.
Mösyö Cyrano aşık.
Mösyö Cyrano özgür.
Mösyö Cyrano duya duya yazan bir kalem ustası.
Mösyö Cyrano de Bergerac.

Oyunun metni çok kuvvetli. Zaten Edmond Rostand da Fransız Edebiyatı için bir dönüm noktasıymış. Edebiyatın üzerindeki zamanının rehavetini atan, onu yeniden canlandıran önemli yazar. Bunu Sabri Esat Siyavuşgil'in Cyrano de Bergerac kitabının çevirisine yazdığı önsözden biliyorum. Oyun da şiirsel bir anlatıma sahip.
Burada oyunu uzun uzun anlatmayacağım. Fakat çokça alıntı yapacağım gibi.
Düşünce ve ifade özgürlüğü, savaş karşıtı, aşkı ve dostluğu yoğun bir biçimde anlattığını söyleyebilirim. Burada Cyrano'dan bir alıntı yapalım mesela:

...
Fakat, şarkı söylemek, gülmek, dalmak hülyaya,
Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya,
Gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı
İsteyince şapkayı ters giymek, karışanı
Olmamak. Bir hiç için ya kılıcına veya
Kalemine sarılmak ve ancak duya duya
Yazmak, sonra da gayet tevazula kendine:
Çocuğum! Demek, bütün bunları hoş gör yine,
Hoş gör bu çiçekleri, hattâ bu kuru dalı,
Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı!
Varsın küçücük olsun fütuhatın, fakat bil,
Onu fetheden sensin, yoksa başkası değil.
...

Oyunu daha önce Devlet Tiyatroları da oynamış. Fakat ne zaman, nerede oynadıklarını bilmiyorum. Nasıl bir sahne düzeninin olduğunu da.
Oyun müziklerini EÜTT olarak kendileri hazırlamışlar, şarkıları yazmışlar. Ki muhteşemlerdi.
Her izlediğimde ağladğımı söylemeden geçemeyeceğim. Özellikle Cyrano'nun öldüğünde aya gideceğini ve orada şairleri ve yazarları bulacağını söylediği sahne:

CYRANO
Le Bret, ben artık aya gideceğim büsbütün,
Makine icadına lüzum kalmadı bugün.

ROXANE
Ne diyorsunuz?

CYRANO
Evet, orası, emin olun,
Müntehası orası cennete giden yolun.
Ve bütün sevdiklerim oradadır. Ne iyi,
Orada bulacağım Sokrat'ı Galilée'yi!

Mutlaka izlenmesi, okunması gereken bir oyun. Fırsatı olanlar kaçırmasın derim.

Not: Cyrano de Bergerac kitabından daha önce bahsetmiştim. Bir de 1990 yapımı bir film varmış, yeni öğrendim.
Unutmadan, oyun 27 Nisan Pazar günü, saat 12.30'da ODTÜ Oyuncuları'nın düzenlediği Tiyatro Şenliği kapsamında Ankara'da olacak. Ayrıca 8-18 Mayıs 2008 tarihleri arasında henüz bilmediğim bir tarihte 12. Tiyarto Günleri kapsamında Ege Üniversitesi Kültür Sanat Evi'nde sahnelenecek.

22 Nisan 2008

Yorgunluk Gibi

Yazmam gereken raporlar, ödevler; okumam gereken kitaplar, makaleler; gidilecek yerler, görülecek kişiler hayli birikti. Ama yapmaya halim yok? Hatta bu yazıyı yazmak için defalarca bilgisayarın başına oturdum. Her seferinde başka başka yazıları okuyup yazmayı düşündüğüm yazıyı unuttum.
Üstümde bir rehavet var ki sormayın. Burada sevgili İrlandalı'nın kulakları çınlasın. Bahar yorgunluğu mu denir artık buna, başka bir şey mi? Bilemiyorum. Bildiğim bir şey var. O da bu durumun bir an önce bitmesi gerektiği.

18 Nisan 2008

Bahar Temizliği

Blogda şöyle bir bahar temizliği yapayım dedim. İşe şablonu değiştirmekle başladım. Bazı pürüzleri giderebilmiş değilim fakat üzerinde çalışıyorum. Eğer istediğim sonuçları elde edemezsem eski şablona geri döneceğim. Sayfa açılırken gerçekleşebilecek sorunlardan dolayı kusura bakmayın. Yeni şablon hakkındaki düşüncelerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Görüşmek üzere...
Not: Bu akşam saat 19:00'da Bengi Bağlama Üçlüsü 20. Yıl Konserleri kapsamında Ege Üniversitesi Kültür Sanat Evi'nde olacak. Program burada.

Güncelleme: Bu temayı çok sevdim. Kalıcıdır artık. Hem bir öncekinde, ki ömrü çok kısa olmuştu, karşılaştığım sorunları bu temada yaşamadım. Önerilerinize teşekküler.(21.04.2008)

16 Nisan 2008

Soru - Cevap

- Beni seviyor musun?
- Seni seviyor muyum?

12 Nisan 2008

Give Peace A Chance*

Film günlerime devam ettim kaybolduğum şu bir hafta on günlük sürede. Bu habersiz ayrılık için öncelikle kusura bakmayın. Uzunca bir süre yazamadım hiçbir şey. Gazetelerden, kitaplardan no bile alamadım. O kadar uzaklaştım kağıt kalemenden. Neyse, şimdi buradayım, yazıyorum.
Film günleri demiştim. Özellikle seçip bir araya getirmediğim halde muhteşem bir rastlantıyla insanlık tarihini anlatan, savaş karşıtı filmleri izledim. Kronolojik olarak gidecek olursak, ilk film olarak daha önce merakla beklediğimi bildirdiğim "There Will Be Blood" filmini izledim.
Oyunculuklar muhteşem, özellikle Daniel Day-Lewis. Zaten en iyi erkek oyuncu dalında Oscar ve BAFTA ödüllerini de almış.
İnsanoğlunun ne kadar aç gözlü olduğunu çok vurucu bir şekilde anlatıyor film. Çıkarları uğruna neler yapabileceğini. Dinin nasıl insanları kandırmak için kullanılabileceğini. Kısası, izleyin, mutlaka kendinizden bir parça göreceksiniz filmde.


İkinci film Dalton Trumbo'nun aynı adlı romanından uyarladığı 1971 yapımı "Johnny Got His Gun" filmi. Kimilerine göre tüm zamanların en iyi savaş karşıtı filmi.
Filmde, Birinci Dünya Savaşı'na gitmek için gönüllü olan Joe Bonham'ın hikayesini kendi anlatımıyla görüyoruz. Kahramanımız, bir patlama sırasında kollarını, bacaklarını, çenesini kaybetmiştir. Fakat beyninin bir bölümü zarar görmediği için vücudunun geri kalanının hayati faaliyetlerini yerine getirebilecek durumdadır. Kimseye gösterilmeyen Bonham, film boyunca insanlarla iletişim kurmanın yollarını arar. Bu arada kendi hayatından kesitler de izleriz. Sonunda; burayı izleyecek olanlar için açıklamıyorum.
Filmde Donald Sutherland'i de Jesus Christ rolünde görüyoruz ki, göründüğü sahneler olağanüstü güzellikte bana göre.


Üçüncü film, Daniel Day-Lewis izlemek heyecanıyla izlemeye başladığım, ki daha önce de defalarca izlemişimdir, In the Name of the Father. Gerçek bir hikayeden yola çıkan film, 1974 yılının İrlanda'sında başlar. Dönemin IRA'sı Belfast sokaklarına hakimdir, fakat İngiliz askerleri panzerlerle sokaklarda dolaşmaktadır. İşlemediği bir suç yüzünden 30 yıla mahkum edilen Gerry(Day-Lewis) ve babası başta olmak üzere tüm İrlandalıların hikayesi. Daha önce izlediğim Bloody Sunday(Kanlı Pazar) filmiyle birlikte beni çok fazla etkileyen filmlerden biridir. Filmi izlerken gözyaşlarıma hakim olamadım.


Dördüncü ve son film olarak da, izlerken ara verip hüngür hüngür ağladım, iki saatlik filmi dört beş saatte anca izleyebildiğim Hotel Rwanda(Ruanda Oteli). Bu film hakkında söyleyebileceğim tek şey; izlerken insanlığımdan utandığımdır. Bir de Nick Nolte'un söylediği şu sözler o kadar iç parçalayıcıdır ki.
"You should spit on our face. ‘coz we - the west - think you are dirt. You are worthless because you are black. You are not even niggers. You are african…”

Dünya nasıl bu tür olaylara sessiz kalabiliyor anlamış değilim. Bunun örnekleri Bosna'da, Kosova'da da yaşandı. Hatta en son Sudan'da da benzer olaylar çıktı yanılmıyorsam. Dünya bu kadar vurdumduymaz olmamalıydı, olmamalı.
Son film beni neden bu kadar etkiledi derseniz, son yaşadığımız olaylara bir bakın derim. Toplumdaki kamplaşmanın ileri boyutu böyle olabiliyor. Geçmişte, bu tür olayları Kahramanmaraş'ta, Çorum'da, Sivas'ta ne yazık ki yaşandı benzer olaylar. Şimdi de körüklenmek isteniyor bir takım çevreler tarafından.
İnsanlığımızdan utanmayacağımız bir gelecek dileğiyle...

John Lennon'dan geliyor: Give Peace A Chance


*Barışa bir şans tanıyın

10 Nisan 2008

Wordpress Açıldı, Google Groups Kapandı!?

Sevinsek mi üzülsek mi bilemedim. Yazının sonuna kadar bunu düşüneceğim.
Herşey kardeşimin Wordpress(WP) açıldı mı diye sormasıyla başladı az önce. Hemen bir arama yaptım ve Wolkanca'nın bu konuda bir yazı yazdığını farkettim. Hatta başka bir yazı/soruyu da wordpress-tr forumundan sormuş kendisi. OpenDNS kullandığım için kardeşimin bilgisayarından aşağıdaki ekran görüntülerini aldım.



Fakat akabinde önce sözlükte sonra da PC Labs'ta "Google Groups'a erişimin engellendiğini" gördüm.



Şimdi ne oldu biri bana açıklasın? Olanları artık idrak edemez haldeyim. Yazık, çok yazık!